OSMANLI DÖNEMİ
1424’te Menteşe’nin Osmanlı sancağı oluşunu izleyen yıllarda, ilimizi Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman ziyaret etti. Rodos adasını almak üzere 16 Haziran 1522 tarihinde İstanbul’dan yüz bin kişilik ordu ile Menteşe iline hareket eden Kanuni, 23 Temmuz 1522 günü Muğla’ya geldi. Karabağ’da otağ kurdu.
Muğla’nın ileri gelenleri ile yaptığı konuşmada, kendisine takdim edilen kişilerin ve tarif edilen yerlerin “Kara İmam, Kara Mehmet, Kara Molla, Kara Hafız, Karabağlar, Karaçayır, Karadağ ve Karaağaç” olarak sıralandığını duyunca eşrafın sözünü keserek, “Karaları bırakın, bu ilin adı bundan böyle Ganibağ olsun” dedi. Böylece şehrimiz ve yaylamız Karabağlar, Sultan methiyesini kazanmış oldu.
28 Temmuz 1522’de Rodos’a ulaşan Kanuni, aynı yılın Ekim ayında Rodos’u aldı. Dönüş yolunda da aynı güzergahı takip etti. 8 Kasım 1522 günü Muğla’ya geldi, 1 gün mola verip otağ kurdu. O güne kadar alınamayan Bodrum Kalesi’nin fethini Palas Mustafa Paşa’ya emretti. Tamamlanan bu fetih ile beraber ilimizin bugünkü sınırları çizildi.
Kanuni’nin Muğla’dan ayrılmasını izleyen yıllarda, ilimiz Celali isyanlarının bir bölümüyle hayli meşgul oldu.
Muğla’da, 16. yüzyılın ikinci yarısıyla 17. yüzyılın başlarında “suhte”ler ayaklandı. Suhteler, lise düzeyinde öğrenim gören öğrencilerdir. Yüksek icazet veren İstanbul “Sahn” Medreselerine gitmek için, başarılı suhteler üç yıllık danişmentlik eğitiminden geçer. Suhtelerin itirazları ve isyanı uygulamada bu kuralın dışına çıkıldığı ve yolsuzluklar yapıldığı noktasındadır.
Sultan III. Murat’ın tahta geçişinin ilk yılında (1576) Muğla’da, Kara Sadık adındaki suhte başbuğu, kayıtsız-şartsız ve sanki hükümran olarak dolaşmaktadır. Bu isyana halkın desteği vardır. Bu nedenle kadılar, müderrisler, müftüler, imamlar, hatipler, suhtelerle iyi geçinmektedir.
Suhte isyanlarının giderek genişlediğini ve halktan destek gördüğünü fark eden Padişah, 1582 yılında yayınladığı Nişan-ı Hümayun ile “Liva-i Menteşe Sancağı beyine ve liva-i mazburda vaki olan kadılara” yumuşatıcı bir takım esaslar önerir; suhte cürümleri affedilir. Ehli örf ve kadılara da suhtelerin itiraz ettikleri yolsuzluklara karışmamaları emri verilir.
İlimizi 17. yüzyılın ikinci yarısında ziyaret eden Evliya Çelebi, 1670’ler Muğla’sında Karabağlar’a hayran kalır. “Benzeri ancak Malatya’da Aspuz ve Konya’da Meram bağları vardır.” diyerek Karabağlar’ın zengin ağaç ve meyve dokusuna işaret eden Çelebi, Muğla’nın insanlarını temiz, okumuş, bilgili kimseler olarak tanımlar.
O yıllarda Muğla, medreselerin bol olduğu İmparatorluk sancaklarındandır. Ev düvenlerinde dokunan giyimlik bezler, sadakor gömleklikler, ipek çarşaflar, keçe hırkalar, harmaniyeler ve başlıklar, dış satıma da sunulan üretim malları arasındadır.
Osmanlının mir’i toprakları arasındaki Menteşe Sancağı, 1740’lardan itibaren yörenin nüfuzlu ailelerine kiraya verilmeye başlandı. Bu aileler mir’i toprakların kiralanacağı günlerde İstanbul’da Saray’a gittiler; açık arttırma ile kiraya çıkan toprakları, zaman zaman birbirlerini dışlayarak kiraladılar. Adlarına “mütesellim” denilen bu aileler, kira süreleri devam ederken Menteşe Sancağı’nın adli, idari, mali ve askeri işlerinin tümünü kendi ayanları, hazinedarları, kadıları ve müftüleriyle yönettiler.
1864 İdari Islahatı’na kadar süren yaklaşık yüz yıllık sürede, Köyceğizli Hasan Çavuşoğulları, Milaslı Abdülaziz Ağaoğulları ve Kaleli Tavaslıoğulları Menteşe Sancağı’nın hükümranı oldular.
30 Kasım 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder